31 Aralık 2014 Çarşamba

Dağılmayın LAN! (2015,hızlı giriş)

Evet,bundan yaklaşık 8 ay önce biz bi halt yedik ve 'KAFA' grubunu kurduk,evveliyatında zaten adı konulmamış olsa da bu oluşum vardı,biliyoduk.Mensubu olduğumuz tiyatro kulübünün bir organizasyonu vesilesiyle o dev somut adım,mınakoprensliği tarafından atıldı mınako.Balık hafızalı olduğum bilinen bir gerçektir şayet;kurulduğumuz gün hepimizin yüzündeki o tuhaf heyecan,onu unutmam işte..
Ben bütün zamanımı bu 6 zevzekle geçirdim koca bir yıl boyunca,ha bu arada yeni yıldan 3 şey diledim.1.si mümkünse bir 50 yılımı daha onlarla geçireyim,(51.yıl için özel bi planım yok,sayılara takılma aq),2.si bu derbederlerle okkalı bir 'KAFA TİYATRO' kuralım ne bileyim Cihangir'de falan.3.sünü korkarım sadece onlar bilmeli :) Şimdi hayatımda önemli bi yer kaplayan,ve sanıyorum ki ilerleyen zamanlarda çok daha önemli bir yer kaplayacak olan bu 6 zevzek hakkında bikaç tümce kurmak isterim.Açılın hele,başlıyoruz!

savaşmasiviş:Dünyanın en saçma oyunu esnasında soyadının tuhaf güzelliğini keşfettiğimiz cağnım kardeşim.Bakın çok nadir insanda var böyle yardımseverlik,ben eşine pek rastlamadım.Sabah yazıyı okuduğunda 'iyi yazmışın köpek' dediğini şimdiden duyar gibiyim.Tuhaf bir komedi potansiyeli olan bu eeaaslan dimahta,eşşşek kadar da bi yürek var gönül dostlarım.Bir sabah çalışma odasındaki aynaya 'her yerde YÜO,her yere YÜO' yazdığında hiç tahmin edebilir miydik bu adamın,tanıdığımız hemen herkesin gönlünde bi yeri olmasını?Ha benim gönlümde mi,yerin çok büyük kardeşim.Pederbey tatile gittiğinde gel yine karı-koca gibi takılalım,özlemiyo değilim.Beybaban,beybabamdır.Viva Moliere!Seviyorum kardeşim.

diptenyüzenadam:Biz seninle bir dekorun 2 ucuyduk lan darkside.En sıkıntılı zamanlarımda hep yanıbaşımda olan bu patavatsız pezeceng,bu üslup yoksunu,bu küfürbaz haydo ile zibilyon tane anım var.Prova çıkışlarında yine -13 derecede alkol orgy yapalım b'olm.'Bana şu hayatta ilk defa biri sürpriz yaptı,adamsın lan' dediğinde geçenlerde,bunun benim için ne kadar önemli olduğunu biliyo muydu? Who know.Oyuna giremediğimde,kendisi köppek gibi çalışıp sonuna kadar hakederek girdiğinde,bensiz olduğu için 2 gram sevinç yaşamadığında biliyo muydu peki benim için önemini? Who know.Bize yansıttığın kadar içinde de birsürü duygu barındıran adam,benim için önemimini biliyo musun? Biliyosun tabi amk.Seviyorum kardeşim.

nasırlaşmışbeyin:Kızıl bela.Şovenist gavat.Bakın bu adam,muhaliftir,tartışma aşığıdır,görüşlerinizin uyuşmadığı en ufak olayda verir 4000 watt gerilimi ortama,allahınız şaşar.Amaa,hayatımızın neşesidir amk,şu monotonluğun artık dip noktasını görmüş sikik hayatta,onla yapmak istediğiniz tüm saçmalıkları yapabilmek,bilmiyorum farkında mı ama çok önemli be.Goygoy kafası bana en çok uyan bireylerden olan bu lavuk,içinde inanılmaz  yumuşak kalpli,duygusal,dost canlısı birini barındırıyo ve neyseki bana o yönünü de gösterebiliyo kekebrom,güvenilir kardeşim.Kısa oyun çalışmalarında,bana verdiğin değeri cümleye de dökebildiğin gün çok sevinmiştim.İlişkisel konularda 2 miz de mutlu olucaz lan.Seviyorum kardeşim.

mınakoprensliği:Ne ara nasıl oldu inan hatırlamıyorum adminbey.Farklısın lan.İlk evinde misafir ettin,prova sonrası sahilde götümüz dondu Efes tüketirken,buralara dayandı.İnatlaşma hususunda en çok iç savaş yaşadığım bu duygusal eşkiya,sessiz sedasız(!) en yakın kardeşlerimden oldu.Esasında duyguları bu kadar uçlarda yaşamasak,çok yıpratmayacaz da kendimizi.Neyse.Meşk mevzusunda mutlu olmak sanırım bize göre değil baboli.Avcı's-Bahçelievler-Bjk döngüsünde,bizim evde sabbbaha kadar çay içtiğimiz günler 1 adım önde.İçinde saklamamak lazım bazen,bu konuda diptenyüzen'le yarışır,burun farkıyla kazanırsın.'Olm uzaklaşmandan korkuyorum lan' demiştin kısa süre önce.Sekter lan.Nere gidicem.Seviyorum kardeşim.

kardakizeytin:Ben bu adamı uzaktan uzaktan seviyodum böyle,diyodum içimden 'Birleşmiş Milletler iyi niyet elçisi gibi amk bebesi,nasıl başarıyo' diye.En yakınlarımdan oldu sonra kardeşim.KAFA'nın ruhani lideri.Eşine nadir rastlanır saflıkta,iyilikte,Dandin'im.Ne zaman artık bitkin düşsem,gelip ayağa kaldırmasını hep başaran herif.Geçenlerde anlattığım rüyayı hâlâ görüyorum lan,beraber sahneye tekrar çıkmak,kısa vadede sanırım en çok istediğim şey.Yine duygusallığıyla önplanda(aynıyız lan hepimiz),ve hiç bitmesin istediğim bir ilişki yaşıyosun ya,mutlusun ya,yeter b'olm.Evet bu sene seyrek görüşebiliyoruz senle malesef,neyse ki ileride bu ekibin bi şekilde ayrılmayacağını görebiliyorum.Mınakoyyim duygusallık çöktü.Seviyorum kardeşim.

semtrolog:Ekip açıklandı,ilk prova.Güven çalışması gereği sırlar paylaşılıyo falan,bu adam geldi yanıma ve bana hakkaten büyük bi sırrını verdi.'Bunu da ilk defa sana söylüyorum kardeşim' dedi.Hiç unutmam.Semt delikanlım,irili ufaklım,canım kardeşim.Bilgisayarın sağ alt köşesinden çıkıp 'kovulalım mı'diyceksin diye ödüm kopuyo amktut.Geçenlerde sarfettiğin 'sikerim üzülme lan işte,bi tuhaf oluyorum,ne bileyim mutlu ol' cümlesi nasıl önem taşıyo biliyo musun?1 tavşaaan 14 tavşan.KAFA tiyatro'da ışık odası-ses odası 1 olcak,mınako ilen oranın dekorasyona el atın hemi.Bi de bak 30 lu yaşlarımızda orgy yaptığımızda,'çocuklara bakıyom puşt' cevabını almayım.Yüreği  kaffam kadar büyük olan adam,fedakarlığını kaybetme hiç.Seviyorum kardeşim.

Yekten bitiriyorum sevgili dostlar,böyle genel tarzımızın dışında,ister istemez lise yıllığı tadında bi yazı oldu.Yeni yılı böyle karşılayalım dedik kötü mü yaptık hıammına.Umutsuzluğa alışmayın,yatağa küs girmeyin,tadını çıkarın..DEUUVVAAAAMM!!! http://www.youtube.com/watch?v=MHwFpDgQuEU



28 Kasım 2014 Cuma

olur bana böyle bazen

hala çocuk hissettiğim herhangi bir eylül akşamı. 
kaportacıdan çıktığı her akşam gibi saldalyeleri masada takla attırılmış kahvenin girişinde hüzne bulanmış hikayesinin play tuşuna basardı litrelik marmara'sını içerken. sonra duraksardı. eskileri hatırlayıp gözyaşlarını tutardı, evvela gözyaşıyla boyayabileceği bi duble sek rakı yoktu. 
ne zaman sevmeden yaşasam eksikti bi köşem derdi. sonra sulandırılmış biranin verdiği yetkiye dayanarak anlatırdı, sarma cıgarasını elinde evirip çevirip. 
ilkin birinci sınıfta sevdim. ben sevdim o görmedi. 7yaşında bir çocuk için ne zor şey bilir misin kardeş. daha çocuksun, cipsinden taso çıkmasa ağlayacaksın. birini seviyorsun, o adını bile bilmiyor. bilader ben ikinci sınıfta da sevdim, üçüncü sınıfta da. ne zaman birini sevsem, görünmez biri olup çıktım. ama dünyanın kuralıdır bu, sen farkında olmazsın ama başkası da senin için görünmez olur. 
velhasıl günler kendini yineledikçe, ben kaderime ısrarla razı geliyordum. sonra büyüdüm, memleketten ayrıldım. istanbula getirmişti beni komşumuzun oğlu, yine sanayide iş bulmuştuk. kaportacıda. bizim sanayiden bi farkı yoktu, zaten her şehrin sanayisi birbirine benzer. boğazını kaşındıran mazot kokulu hava, külrengi bir gökyüzü, asfaltı on yıl önce dökülmüş delik deşik yollar ve elleri motor yağına bulanmış çırak çocuklar. 
burdaki düzene de alışmıştım. sanayiden bir orduyla aynı evde kalıyordum. mesai desen sabah 6 - akşam 8. pazar günüm vardı tek. onda da sürekli karaköye götürüyorlardı beni. onlar orda yiyişirken kapıda öksüre öksüre cıgara içmeyi öğreniyordum. sevişmiyordum kimselerle. "elim el, aklım akıl tutmak istiyordu sadece". 
istanbula az biraz alıştıktan sonra, askerde işe yarar diye düşünüp ehliyete yazılmıştım. ehliyetin ilk akşam dersinde rastgelmiştim ona. esmerdi hatırlıyorum. sorsan "sen kara ben kara" olmaz kardeş derdim. oluyormuş. adını demeyecem ama, genzim yanıyor, konuşamıyorum. 
ehliyet çıkışı bir akşam yazıldım peşine. otobüs, ordan vapurla kadıköy. is kokan bir mahallenin köşe sonu apartmanlarından birine girdi. volta attım tüm gece.faydası yok, döndüm tekrar zeytinburnuna. uyuyamadım gece. 
2gün sonra yine ehliyet vardı. çıkardım en jiletinden pantolu, ayakkabıyı. abimin yurtdışından getirdiği parfüm vardı, gerdanlıklı cafcaflı bir şişe.onu da süründüm. koyuldum kadıköy yollarına. sokakları, sapakları tek tek kazımıştım kafaya. vapurdan in, kaptır yukarı doğru. 
evinin yanındaki merdivende bekledim. her kapı sesinde üstümü başımı düzeltip, kapının önünde dimdik durdum. biraz sonra kapı tekrar açıldı. karşımdaydı. omzunda dalgalı saçlarıyla sağa sola bakınıyordu ve onu sevmem için hiçbir şey yapmasına gerek yoktu. sonra birden elim ayağım birbirine dolandı, istemsiz ona doğru adım aldım, adımımı almamla yere kapaklanmam bir oldu. heyecandan olur bana böyle. bozuntuya vermeyip, gökyüzüne daldım. kalbim boğazımda lokomotif gibi atarken, gölgesini üzerimde hissettim, tam ona doğru dönecekken "bişeyiniz varmı" diye sordu ses tellerinin en kadifesine basarak. ağzımda geveleyip durdum. yok dedim "olur bana böyle bazen". kalktım ayağa, pantolonumun çamura bulanmışlığına aldırmadan. utanmanın sınırlarına ihlal yapmışçasına kızarmıştım. koşar adımlarla kaçtım. kursa da gidemedim, o kir pasın içinde ranzanın üst katındaki yatağa kapaklandım. 
iki gün sonra yine ehliyet vardı. kendime gitmek ve gitmemek için tonla sebep sıralıyordum. gitmeye karar verdim, hani olur ya yolu kısaltacam diye sürekli sevdiğinin evinin kıyısından geçersin, hangi pencere onun odasının diye ihtimaller sıralarsın. olmaz mı sana? "olur bana böyle bazen". 
 yüksek tavanlı, taş binaydı kursun verildiği yer, buram buram merdivenaltı üretim kokuyordu. ciğerlerimi tek fırtta o kokuyla doldurup daldım sınıfa. arkadaki herhangi boş bir sıraya oturdum. hoca motordan girip şanzumandan çıkarken,ayağım dinginliğin ceddine tülakatına sövercesine sallanıyordu. bir şekilde dikkatini çekmeliyim diyordum, çekemedim. 
çıkışta o beni farketti, bir iki konuşma prosedüründen sonra "hadi vapuru kaçıracağız" diyerek kolumdan tutup sürükledi. yol boyunca o konuşuyordu, ben dinliyordum. sadece onu izliyordum. yüzünün her ayrıntısı onu sevmem için ayrı bir sebepti. 
.. 
fakat daha yazılacak onca hatıranın ihtimali varken, birgün bitti. ölüm gibi bir şeydi ama kimse ölmedi. ben demedim, özdemir asaf diye bi adam demiş. diyemem ben öyle şeyler, aklıma gelmez. 
sen daha bilmezsin ancak insanın peşini bırakmayan "ama"lar vardır kardeş. seviyordum ama aramızdaki uçurum bir "ama"ydı. ihtimal veremiyor insan ezildiğinden. şimdi ne yapar ne eder bilmem. sevdi mi onu da bilmem. bildiğim birşey varsa o da "pişmanlık zor şey kardeş". 
... 
kapının alçak penceresine tutunup ayağa kalktı, kulak arkası cıgarasını yakıp yıllardır vurduğu notalara basarak uzaklaştı...sevemedim kara gözlüm seni doyunca...

mınakoprensliği

15 Kasım 2014 Cumartesi

Şerefinize

Hadi oturup iki kadeh içkimizi yudumlayalim bu gece... sonuçta cumartesi gecesi bu gece cepte de en kotu 2 bira içecek kadar paramiz olsa da yeter sohbetin belini kiracagimiz 2 de dostumuzla bizden krali yok şu hayatta aç alttan da sezen ablanin güzellerini beraber sovelim gelmisine geçmişine İstanbul'un ama kızmış sezen abla diyor ki ben senin hayatından gittim oğlum...
Bazen böyle geceler yarıyor insana kendine getiriyor karşında güzel de bir manzaran varsa eğer dalabiliyor hülyalara rahatlıkla... Hülyalarda mutluluğu yakalıyor en azından derken giriyor araya cem karaca 'sen de başını alıp gitme' diyor o an uçuyor gidiyor hayallerin bir köşeye eskilerin aklına gelir dibindeki telefon yüzüne çarpar ama serde erkeklik var arayamazsin o da bekliyor biliyorsun ufacık bir aloyu ama bazen arkada bırakmak gerektiğinden masanin en uzağına koyarsin sana onu hatırlatan şarkıları söyleyen ve onun sesini sana getiren kutuyu
Neyse demem o ki cheers nazdrovya sante Şerefinize -Savaşmasiviş

6 Kasım 2014 Perşembe

'Ne diyoduk...'

'Yalnız kendime inkarım,sadece benden kaçarım' mühteviyata gelince,mevzunun sadece 2 iyelik ekindeki değişiklik olmadığı muhakkak.'Dur be bilader,biz ne güne duruyoz,nası kaçarsın,nereye?'
der değerli bikaç adam.ama anahtarı 3.kez çevirip eve adımını attığın an öyle bi çember içine alır ki
seni,kaybolursun.Yoksuldur odan işte memleket gibi.Devamını getiresin gelir,'hoşgeldin kadınım,hoşgeldin' diye.Ee sonra? Sonrası acı bi tebessüm.Adını koyamadığın biriyle karanlık bi bağ oluşur zamanla aranda.Hoşuna bile gider başlarda,arkadaşlığınız ilerledikçe 'ulan bugün 'o' da gelse ya odamıza? diye sorduğunda cevap alamazsın,velhasıl şah çekmeye başlamıştır artık sana.
Ha önünü alamaz mısın? Pek tabi birgün anahtarı vericektir başka birilerine.Mevzu güçlü kalmakta.Etrafına bi bak.Mutlular falan?Sen yine paylaş mutluluklarını.Hürriyet gibi aydınlık
olucak o oda,sen güven Nazım abine..Bu arada,özlemişiz be.Hadi eyvallah.
                                                                                                                  bedbahtjinekolog

30 Ağustos 2014 Cumartesi

The Dumuration

İşten çıkmış, uykusuz ve ay kadar yorgun kendimi ilk gördüğüm banka atmış duruyorum boş boş. Yanıma 5-6 yaşlarında esmer bir çocuk geldi. Elinde mendil vardı sanırım ama yüzünde o kadar çok şey vardı ki. Çocuk yani. Yeni yeni.

 Hayatımdaki en dumur olduğum anlardan birini yaşattı bu çocuk bana:


-Abi bi mendil alır mısın?
...
-Abi?
-Alırım almasına da, napıcan sen bu parayı, kime vericen?
-Sen neden yaşıyon abi veya biz neden yaşıyoz, o zaman?
...
-Mendil alcan mı?

Sonuç olarak çocuğa cebimdeki tek kağıt parayı (5tl) verdim gitti. Bir çocuk nasıl çat diye öyle bir soru sorar hala düşünmekteyim.
Yemişim betimlemeleride metaforlarıda, bu dialog üzerine kitap yazılır anasını satıyım. O da boş olur. Hayat gibi.

"o zaman?"

diptenyüzenadam

24 Ağustos 2014 Pazar

yazdım oldu

insan var gerçekten sevdiğimiz insan var mecburiyetten sevdiğimiz insan var nefret ettiğimiz hatta ne insanlar var seviyormuş gibi gözüktüğümüz...

"insan dostlarını seçer akrabasını seçemez ama dostu kalmadığında etrafında dayancak akrabası hep olur" derdi dayım haksız da değildir sanırım bayram günleri tüm sülalenin toplaştığı uzun kahvaltı masaları kurulur bizde akşamına kadar da kadınlar evde oturur mantı açar akşam daha da uzunu olan masalar açılır. en çok da o günler seviyorsun akrabalarını sen oturmuşsun en köşesinde masanın bi ufak tabureye zebellah gibi iki kişi arasında ama mutlusun lan... dışarda, sosyal ortamda olsa asla samimi olmayacağın kuzenlerle her hafta batak masasına oturuyorsun "ulan ben bu adamla normalde selamlaşmam ama akrabamdır çekerim sineme " diyip anlayışlı oluyorsun sen kadın ruhundan bahsederken o "ulan taksimde bir şortlular* geçiyor sikimi kaldırıp peşinden koşup bağrasım geliyor 'yağladım bekliyorum' diye " diye anlatıyor ah be kuzen... bi de sosyal ortamın da kabul görmüş ama senin asla ısınamadığın tipler yok mu  en beteri de onlar "belki bu adama karşı cephe alsam ben yargılancam" korkusu var insanın içinde eee bu durumda sen napıyosun " heyt be adamın dibi" gibi selamlar veriyorsun belki iki yüzlü dersin bana belki "haklısın ben de yapıyorum" dersin o senin bileceğim iş be okuyucu

niye yazdım bunları cidden ben de bilmiyorum ama inan insan bu insanlar bütünü arasında mutlu olabilmek için bazen gerçekten sevdiği "KAFA" insanlar arıyor yanına onlar da oldu mu çevresinde tamamım ben diyor

*: Şortlu Kız ve Bakkalın Önündeki Amcanın Hazin Hikayesi

~savaşmasiviş

21 Ağustos 2014 Perşembe

çünkü ben böyle bir adamım

bir gün, kenarları göçmüş bi kaldırım köşesinde aynı istikametin dolmuşlarını bekliyorken karşılaşacağız veyahutta oruç tutmadığımız halde üsküdar'da bi iftar çadırının uzun kuyruğunda..
içim içime sığmasa da dikkatini çekmeye çabalamayacağım.
çünkü ben böyle bi adamım.
yine tesadüfler kavuşturacak bizi. sen hep konuşucaksın hayatsa yanımızdan akıp gidecek.
içim sızlıycak seni göremediğim vakit. sana tutulduğumu bi gün bile söyleyemiycem bide. kurduğumuz ilk rakı sofrasında diyebilecem diyemediklerimi.
sonra sevicez birbirimizi. "bazı anlar vardır" diyecem sana dördüncü dublemi doldururken, "bazı anlar vardır, bir defasına mahsus yaşanacak anlar, bir daha aynı şartların sağlanamayacağı anlar" diyecem.
ve ben sahip olduğumuz anlardan birinde ortadan kaybolacam. o anları düşünmeden. boğulmaktan korkarak. bi telefon bile etmeyecem sana.
çünkü ben böyle bi adamım.
tüm telefon rehberim ana bacı söverken, ben ücra bi meyhanenin en ufak masasına oturacam. "sen kimseyi sevemezsin, sevmeyeceksin" diyecek zeki müren. vasıfsız kederler yaşayacam mütemadiyen.
çünkü ben böyle bi adamım
...
Mutluluklar kısa sürer derler. saatler geçmek bilmez ondan sonra da. geriye yanmış genzin kalır bir de düğüm düğüm boğazın. ama ağlayamıycam hiç. zannedersem benim lanetim de bu.

mınakoprensliği

20 Ağustos 2014 Çarşamba

Şanssız Sperm

'Evreşe yolları dar' türküsünün ritmini yakalamaya çalışırken buldum kendimi.Tam duayen davulcu triplerine girmişken Pederbey in joystick i kafama fırlatmasıyla özüme döndüm,o kendime hep yakıştırdığım dota nickname'i olan 'ŞanssızSperm'dim artık.Zor geldi başta,'Cefer kendine gel b'olm' diyecekken,James Rodriguez i henüz Real e almadığım için bi ton zılgıt yedim başçavuştan.Sonra görüp görebileceğim en patavatsız biladerle salıncakta sallandık,hoyrattı gülüşlerimiz.Uzaktan 'doğduğun gecenin mehtabını sikeyim' diyen Aliço adlı 5 yaşındaki bebeye şunu sorduk:'Gökdelenlerden dünyaya tükürünce ne bok geçti eline?'.Güldü pezevenk,sevimliydi de.Salıncağa davet ettik,şömineli evinden Berksu dedesi çağırınca,emperyalist düzene birini daha kaybetmemize ramak kaldı.Patavatsız pezevengin 'metalciler de deli sevişiyodur ha' demesiyle tarumar oldu herşey,kaybettik küçük Berksuyu.Totti.Bre mınakoydumunun,müziğe karşı olan bu postmodern bakış açını 3 saniye daha tutamadın mı? Ha bu arada zerre kadar sevmem Kıristofır kolomb u,ondan katlanırım bu patavat yoksununa.Kumandayı alıp rüyada bikaç değişiklik yapmak istedim,'siktir et lan ' dedi zap yapmak üzere olduğum rüya.Nasihat vericek bi hali vardı,uzaklaştım.Camel lazımdı yedi düvelini siktiğim bünyesine.Ha o küçük eleman mı? Gelir mi ki lan yarın salıncağa? Mualla,şu kumandanın kırmızı düğmesine bassana,rakı ver bi de masaya.hadi.
                                                                                                 
                                                                                                                bedbahtjinekolog

vidanjör rıfkı *

Rüyalarında çay içtiğini gören adamın hikayesi, ekşi şarap içen ve sigarası biten adamın hikayesi. Popüler kültüre ayar olup, popüler kültürün kimi nimetlerinden hoşlanan zat. vidanjör rıfkı
"vidanjör kere siksinler evveliyatınızı, beni salih diye çağır, bana bekir diye seslen ne bileyim fahrettin de rıfkı deme" diye isyan eder mütemadiyen. vidanjöre lafı yok onu artık kabullenmiş. ama rıfkı dedin mi evvela  sol şahadet parmağı titrer sonra el kol titrer en son vidanjör taşı toprağı sikecek vaziyette dolanır etrafta. pederin sülaleye ayar, ondandır hep freni boşalan dolmuşsal kafalara girmesi. 
rakıya parayı denk getiremediğinden geliyor bu şarap aşkı. yoksa bi büyüğü bassan masaya, ekmek banarak yutucak mendebur.
mendebur dediğime bakma, severim aslında vidanjör'ü. cebinde das kapitalin enaz bir cildi olmadan adım atmaz fakirhanesinden dışarı.
vakti zamanında meslek lisesinin kapısında yediğim dayaktan da o kurtarmıştı beni. ülkücü lavuklar sağlam bi almıştı kabamızı. vidanjör veletleri tuttuğu gibi sallamıştı parkın girişindeki büyük çeşmelerin giderine. o gün bu gündür devrim türkülerini kulağımıza çağırarak kollar arkamızı.
her ayın ilk pazarı üstünü başını paklamak yerine haftada bir temizliğine kafa yorsa vidanjör demiycez herife. vidanjör gibi koksa da severim ama, orijinal adamdır.
günler kendini yineledikçe vidanjör usanmadan, monoton düzenine çomak sokmadan yaşardı. sabah uyanıp mahallenin kahvesine takılır," bu" der "karl marx", "bu benim dedem" eşli batak oynayan oraletçi dayıların yanındaki ufak iskemleye büzüşmeden evvel. sonra bi hışımla sıçrar oturduğu yerden  "daha da bu kahveye adım atmam, buram buram faşizm kokuyor anasını satıyım" diyip, kahvenin çıngıraklı kapısını çarpardı. 
günlük düzeninden sapmamak için, caminin solundaki oto sanayide, envai çeşit otokaportacıya kendini misafir ettirir, bi bardak çay ardından bi şekersiz kivi patlatmadan, takriben bibuçuk saat tüten uzun samsun'dan üflediği masmavi dumanların oto sanayide koşuşunu izlemeden, seyyar pilavcıdan pilav üstü kurusunu ısmarlamaya gönlü razı gelmezdi.

...


mınakoprensliği




Kararsızlık

Ne olucam lan ben? Sadece bir seçim hakkımız var, neden dönüp tekrar deniyemiyoruz? Bu kadar basit mi hangi yolu seçmek. Gözümü kapatıp rastgele atlasam kendimi hangi dönülmez yolda bulucam? Mavi ya da kırmızı hapı seçmek bile bu kadar zorken napıcam ben bu renk cümbüşünde? Yoksa hangi yolda karşına ne çıkıcağını bilse insan daha mı zor olucak seçmek? Yüzersen mi daha çok istediğin bir kıyıya ulaşıcaksın, yoksa kendini akıntıya bırakırsan mı.. Belki bir geminin motorunda parçalanırsın. Ne yani seçim yapınca insan kendini daha mı güçlü hisseder bu mudur yani!
 Acaba seçimlerimiz zaten önceden belliymişte bu sadece bize işkence çektirmek için mi metanet falan?
Hiç bir seçim yapmamak bile bir seçim be!
Kendimi korsanların gemisinden zorla köpekbalıklarına itiliyor gibi hissediyorum.
Lanet.

diptenyüzenadam

19 Ağustos 2014 Salı

Eskiden hep dutluktu

90 ların ortasından çıkıp bugünlere kadar yaşayan biri olarak 80 ler ne iyiydi be demek saçma belki evet ama gerçekten eskiler daha iyiydi be . Günümüz modern toplumu , popüler kültürü yozlaştırdı bizi eskiyi arar olduk . Yaşamdan keyif almaz olduk , duvarlar ördük etrafımıza birer makina olduk . Teknolojiyle birlikte gerçekten 21. yy insanı asosyalleşti , hız tutkunu oldu . Hayat sokaktaydı eskiden  fakat şimdi hayat durmuş gibi , herkesin elinde somun ekmen büyüklüğünde telefon , aklımızın bir tarafında acaba yeni modeli ne zaman gelecek , kulaklarda kulaklık 7/24 çıkmaz ordan beyaz olan ucu turunculaşana kadar , kendimizi kapatmışız dış dünyaya .Bakıyoruz ama göremiyoruz , boş bakıyoruz insanlara , makineleştik , yabancılaştık . Eskiden dışarda toptur , lastiktir , ip atlamadır bu tarz oyunlar oynarken şimdiki 2000 yılı ve üstü jenerasyon evden çıkmaz oldu inorganik yöntemlerle gelişmeye çalışıyor ; mandalla , terliklerle oynadığımı hatırlıyorum tamam bir şeye benzediği yok belki ama hayal gücümüz vardı onlarla daha değişik görebiliyorduk . Teknoloji getirecek sonumuzu eğer bu kadar yabancılaştıysak birbirimize , sokak ortasında yerde yüzükoyun yatan adama bile bakmıyorsak , yanında geçip gidiyorsak , bir otobüse bindiğimiz zaman 100 kişiden 95 i kafası elindeki cihazdaysa bitmişiz biz . Sadece sosyal hayatımızda sığlaşmadık , medyada da böyle oldu sanatta da mizahta da ; bakın şimdi ki dizilere anca yurt dışından ithal edilen senaryolar veya klasikleşmiş romanların uyarlamaları var keza tv programları . 5 Hececiler gibi olmanın vakti mi geldi yoksa ?  Millet ileriyi düşler , güzel günleri , tarihten ders çıkararak geleceği inşa eder bize baktığımız zaman 25-30 sene geçmiş değişen şey ise  telefonların büyümesiyle ters orantılı hayal gücümüzün , sosyalliğimizin azalması . Ara formuz biz yine neyse ki , 21.yy çocukları daha da kötüye gidecek .
 Saygı - sevgi de zamanla azalıyor gerçekten , hatırlarım küçükken mahallede top oynarken  , bizden 6-7 yaş büyük abiler geldiklerinde '' Topu atın la '' dedikleri zaman  sevinirdik , heyecanlanarak topu atardık onlara da bir  , iki hareket yapsın da izleyelim diye , şimdi bakıyorum ya topu alıp kaçıyorlar ya da '' yörü git lan '' cevabını veriyorlar . Ahh Tolga Abi ahh seni bile özledik . . .

nasırlaşmışbeyin

Etik mi?

Bu sabah Sultanahmet'te ki görev yerime doğru ilerlerken karşımda 40lı yaşlarda tahminen işe yetişme çabasıyla acele eden bi abi bi anda yanıma yaklaşarak elime bişey tutuşturdu. Bunu şu kenarda buldum al kedi falan kapmasın sahip çık dedi ve hızla uzaklaştı. Bi baktım minnacık bi kuş. Kafası dönmüş ama hala çırpınıyo. Hemen birilerine gösterdim ne yapayım falan diye. Bu kuş cama çarpmış boynu kırılmış o yüzden de böyle çırpınıyo falan dediler. Bileniniz varsa eğer Eminönü yeni caminin önünde devamlı kuşlar vardır. Arada şanslı insanlara hediyelerini bıraksalar da dinlenmek için hoş biyer olarak görülebilir. Mısır çarşısının girişinin sağ tarafında da bi çok evcil hayvan için yem satan satıcı var ve Yeni Cami'nin  etrafındaki kuşlardan da bolca tecrübe kazanabileceklerini düşünerek kuşu aldım oraya gittim. Oraya varır varmaz hemen sağ tarafta duran babacan bi abi çağırdı yanına elindeki ne dedi. Bende anlattın durumu tabi, aldı kuşu eline incelemeye başladı bi iki kere havaya attı, kuştaki problemi anlayıncada tuttu kuşun kafasını koparttı sonra da al bunu çöpe at dedi. Olayın vermiş olduğu şaşkınlığı attıktan sonra insanın aklına sorular takılmaya başlıyo haliyle. Burda etik olan neydi?

kardakizeytin

17 Ağustos 2014 Pazar

Boy ver amk

Üstad boşuna dememiş bunca insan yalnızken bu kadar insan niye yalnız diye ..
Evrim abi her şey evrim , kadının erkeğe '' yaağh boyun kaç hihi '' diye sorması da dişi örümceğin erkeğini yemesi de her şey evrim . Hep tüketim toplumu hep hızlı tüketiyoruz beğenmiyoruz elimizdekileri, yenilerini istiyoruz , feys vardı twitter çıktı oraya da girmeliyim sonra instagram , evet evet ona da girmeliyim . Bi dur amk bi tanesinde kal neden bu her yerde olmalıyım tribi ? Boya geri dönelim , çok defa başıma geldi diye girdim bu konuya , her şey tamam konuşuyorsun , gülüyoruz işte , keyifli vakit geçiriyoruz daha ne istiyorsun kardeş ? Yok boyun kaç , yok kasın var mı , bir de bu türün yaş kompleksleri var . '' Partnerimin yaşı benden büyük olmalı ağbii '' . Bir arkadaşım var ondan biliyorum kızdan 2 ay küçük olduğu için olmaz demiş . Kelimelerin anlamsız kaldığı durum budur işte.Bu beyinde olduğun için yalnızsın tamam ?  İşin aslı bunlar IRKÇI piçler , ciddiyim . Adamın rengi siyah diye aşağılıyorsun , küçük görüyorsun IRKÇI oluyorsun , adamın doğuştan gelen bir özelliğiyle dalga geçip aşağılayınca IRKÇI oluyorsun o zaman ben de demin bahsettiğim türlere IRKÇI demem pek normal oluyor .
Adamın boyu kısa e böyle doğmuş amk , sen şimdi bu herife boyun kaç ? sonrasında '' hııım ufakmışsın '' bu sebeple de çıkmaman üzerine de bunu açık açık demen IRKÇIlık değil de ney lan ? Boyu soracağına otur 2 kelam et , kültür sanat konuş ne biliyim ama baştan başa boyu kısa diye silmek zavallılığın yanında komik gerçekten . A dostlar ben derim ki siktir edin dış görünüşü , güzel vücutlar boş suratlar olmayın , gelip geçici amk güzelliğin de yakışıklılığında baki kalan aklın . Ne demiş maystro '' Aşk gözle değil ruhla görür ''


nasırlaşmışbeyin

Kıl dönmesi

Kıllı mıllı toparlak, ağzından çıkan laflar yerine ulaşana kadar iki öğünlük besin enerjisine ihtiyaç duyan birini hayal et. Sonra bunun karşısına rüyalarında görmek için dahi üç günlük uykusuzluğa ihtiyaç duyulacak ( yazar burda işin imkansızlığından bahsediyo) birini koy ve 1 saat ver. Bu adam ne hissediyo şimdi? Gözlerine bakabilmek için bile, o ana kadar barındırdığı sayısız ezikliği nasıl aşar? Aşamaz. O 1 saat de hemencicik dolar ve yine çavuşuna döner. "Ulan kafama göre birini bi türlü bulamıyorum bulsam evlenicem." Bunu diyen onca yalnız insan var. Peki bu kadar yalnız insan varken neden bu kadar yalnız insan var? O bir saat, o kıllı mıllı toparlak adamın hayatında ne değiştirdi? Hiç. Sadece daha çok üzüldü. Ulaşamayacağı birine ulaşabilme ihtimali üzerine harcadığı koca bir 1 saat. Biz biz olalım her saatimizin  değerini iyi bilelim bugünün işini yarına bırakmayıp imkansız kişilerle elimize geçen bir saatin hevesini yaşamayalım bile.

kardakizeytin

A Little More Sohbet Please

uzanmışım kumsala güneş damlar içime falan da desem yalan oturdum balkona sabahın körü gece kaçta uyuyakaldım bi ara kalkıp 10 15 sayfa kitap okuyup nerde uyuyakaldım hiç bir fikrim olmadan zoraki kahvaltımı yapıp zevk çayı dediğimizi yudumluyorum balkonda aldım karşıma bizim eski yazar abimiz piyer lotiyi yolunda bir kaç kelam yazalım diye başladım cümlelere

 şu günlerde sanki eskiye göre insanlarla sohbetim ya da sohbetimiz azalıyormuş gibi hissediyorum aylardır görmediğin bir adamla karşılaşıyosun ulan insanın saatlerce konuşası olması gerekirken "nasıl gidiyor" "aynı senin" "bildiğim gibi be abi"den öte gitmiyor ya da gidenler de hep dert yanıyor birbirine hep de aynı konudan dert yanıyor he bunlar dışında konuşulmuyor mu hiç bişey tabiii ki konuşuluyor geçici gündemimiz bizim canımız futbol ve kıçı kırık siyasetimiz şöyle siyaset spor konuşmadan da zor duruyoruz illa birisi yiaa gezi neydi be diyecek evet gezi çok şeydi de bi dur bi hayatımız nasıl gidiyor onu konuşalım "biraz daha sohbet lütfen "

~savaşmasiviş

16 Ağustos 2014 Cumartesi

Hayatın Anhedoniak Yan Etkileri

Her varlığın, her canlının, en güzel hali ilk hali değil midir. Mesela bir bebek, mesela kedi yavrusu. Yani timsahın bile şirin olduğu zamanlar var. Yoksa filiz diye isim mi olurdu. İştee duyguların da ilk göz ağrısı, ilk çocuğu, ilk yavrusu yani ilk duygu aşktır. Şöyle oluyor ki adem o elmayı niden yedi zannediyodunuz siz? Hıı? Şeytan ?  Ya bırak la orda havvayı görünce dibi düşüyor-aslında bir nevi doğru bir yerden de baktığında, havva elma yiyek dediyse falan. Velhasıl adem ilk bu duyguyu yaşıyor ve bu da öyle bir duygu kii sen git cennette onca şaraptan huriler, karılardan dereler varken giiit tek yasak olan boku ye. Hadi onu geçtim yahu adam(adem) bi düşünür neye karşı çıktığını falan. Ulan koskaca tanrı yav, düşünün artık bu öyle bir duygu. Tanrı manrı görmüyor gözün. Haaa şimdi herkes buna inanmıyor amaaa bu bizim aşkın nasıl ipne bir duygu olduğunu-ilk olduğunu da-değiştirmiyor. Şimdi big lebowski pardon big bang işte. Nooooluyüü bu olayda basitçe? İki tane minnacık bok çarpışıyor patlamalar matlamalar onlar bunlar lamalar şimdiki hale geliyoor. Şincik en başa dönersek olay şöyle zuhru seyir buluyor aslında: bir tane meczup parçacık(buna adem diyelim), bir tane uçalanlı kaçanlı parçaçığa(helva olsun buda amk. Hee helva. İrmik helvası hatta) vuruluyor. Adem ahan diyor bu helva benden başkasına yar olamaz diyor, helvada istiyor fingirdek. Ama helvaya talip çok. Ortam deli gibi pis fosilik iğrenç enerji kaynıyor. O sadece ademin olmak istiyor. Eninde sonunda, edüsünde dıdısında ademle helvanın arasında bir boşluk oluyor ve birbirlerine kavuşma düşüncesiyle öylesine bir aşkla birbirlerine koşuyorlar ki bu aşklı, şevkli biraz da azgın çarpışmayla bir enerji ortaya çıkıyor. Abov! Yok böyle bir şey. Zincirler zincirler. Ateşler ateşler. Evrimler evrimler. Sonrası bildiğiniz roman.
Benim derdim şu ki: aşk bu kadar yoğun, tüm duyguların anası babası, cennettin kapısında 'bi bakıp çıkıcam' diye adamı yamultucak bir duyguyken, afedersiniz ama bu amınakoduğumun yeni betonarme sistemler cümbüşü dünyada noldu da unutulur oldu, unutulmasa bile çerez oldu? Hayatımdan ilk defa bir insanı çıkardım vallaha bak ilk defa(orospu gibi çevre yapmışım lan) ve hayatımdan ilk çıkardığım insan, ilk aşık olduğum insan oluyor. Valla ben böyle dünyanın dengesinin dengini sikiyim.
Hadi eyvallah.
Aşk maşk yalan amk hormondur o hormoon
Yürü lan.
Lan!


diptenyüzenadam

15 Ağustos 2014 Cuma

takarak aşk kanadını, yakında geleceğim.

elimde nokia 3310la üşenmeden nota yazıp berivan şarkısını çıkarasım var hep bu ara. üstümde beyaz atlet, altımdaysa kısa peygamber donu.
antakyada orta halli bi memur hayatı yaşaktayım şu ara. ufak bi bahçam olsa, sabahları uyanıp sulasam. sonra sözcü gastesini alıp, mevcut düzene tekli kotukta oturup atarlansam, bide marjinal gençler taksimde yürüdüğünde facebook üzerinden itidal çağrısı yapsam müküş olucak. ammavelakin olmadı, olduramadık. evvela apartmanda oturmaktaydık, bahçamız yoktu. emeklilik desen, bağkurdan emekliliğe aday olsam daa önümde oniki basamak vardı.
antakyada olmanın sıkıntılı tarafları da var elbet benim için. mesela havalar, hergün sabah namazını müteakiben miko'dan "taşak çatlatan, göt büzüştüren soğukları" istiyorum. ama o göndermiyor, havalar neyse o yine basit çok çok terleyip etrafa toksik asit saçarsın çevreye zarar verirsin filan. asıl mesele eski kız arkadaş. ekseriyetle yüksek populasyonlu bi kafede veyahutta umuma açık yerlerde belki bi iskendercide ulan kelle paçacıda bile karşılaşırsın ama ben gidip terzide karşılaşıyorum. evet terzide. "götüme götüme odaklanıp memet abi çok bol bu az daraltsan derken" hem de. ya işte şanssızlık bacanak. ama şansımız dönüyor bazı zamanlar kızlar dört dönüyor etrafımızda hep aynı hikaye bide aq. işte çok erkeksin, senin gibisini görmedim, gelin olarak gitmek istediğim tek yer antakya falan filan. oluyo yani
velhasıl kelam saat olmuş gecenin ilerleyen saatleri. belki de şuan üst kattaki nezaket teyzeylen imadettin amca sex tanrısına adaklar adıyor. belki de karşı komşumuz zekiye teyzeylen süleyman amca kuşluk vaktine kadar yiyişecekler. bense birazdan yanımdaki kanepeye devrilecem, ne sevişmesi olm. alarmı "bahçada yeşil çınar" olan bi adamım lan ben ne sevişicem.
hadi öperim, allahaemanet.

mınakoprensliği

14 Ağustos 2014 Perşembe

ufak bi girizgah

sene ikibinonüç bu yedi genç dimağ birbirini tanır. oturdukları yerlerde ağız dolusu konuşup, susacak vakit bulamazlar. sonra da bi haziran gecesi bi şuursuzun "höö kuruyom lan grubu" demesiyle başlar herşey. kurdukları vatsap grubuyla dünyanın amına koyucaz derler. artık borularının öteceği vakit gelmiştir, herşey hazırdır. yedi adet ski taşağına denk delikanlı bu yaşlara yetişip birbirini bulmuştur. herbiri yarışta şike yapmış birer spermdir evvela. evet evet şimdi onlar düşünsündü.

mınakoprensliği
semtrolog
kardakizeytin
savaşmasiviş
diptenyüzenadam
bedbahtjinekolog
nasırlaşmışbeyin